Viyana…

Gördüğüm en güzel kentlerden biridir Viyana…

Öğrencilik yıllarımda bir yaz kaldıktan sonra, ilk gördüğümde beni Floransa kadar çarpmadığını düşündüğüm, ama sonradan aÅŸkla baÄŸlandığım ve kendimi bir parçası gibi hissettiÄŸim kent…

Ardından çeÅŸitli zamanlarda 2 kez daha gittiÄŸim Viyana’ya, bu sefer de bir arkadaÅŸa destek olmak üzere gittik Ä°botane’yle. Ä°ÅŸin bu kısmı haricinde herÅŸey güzeldi, Viyana her zamanki gibi çok güzel, çok sistematik, çok düzenli ve çok çok  soÄŸuktu : ) En son gittiÄŸim Roma kadar “sıcak”  hissettirmediÄŸi doÄŸru,  ama tertemiz ve bakımlı haliyle, biraz snob, ama gayet kültürlü ve  alımlı bir kadın gibi geliyor bana Viyana!

Bir kez daha farkettim ki, Noel öncesinde Avrupa’da olmak bambaÅŸka bir deneyim!

Ve hissettiğim, derin bir kıskançlıktan başka birşey değildi.

Noel öncesi her yerde Noel hazırlıklarını görmenin, bu heyecanın onda birini bile bayramlardan önce kendi ülkemizde yaşamıyor olmanın verdiği kıskançlık..

Bayramların coÅŸkuyla kutlanması gerektiÄŸi konusundaki onca hevese raÄŸmen bu konuda çektiÄŸimiz açlık, Avrupa’daki coÅŸkuyu görünce daha da katlandı sanki! Birilerinin buna ön ayak olması gerektiÄŸine karar verdim kendimce : ) Çocuklarıma bayram süslerimizi gösteremesem de, bayram kıyafetleri ve hediyelerle bayram coÅŸkusu oluÅŸturmanın çok önemli olduÄŸunu bi kez daha anladım böylece!

Herneyse, biz de kendi payımıza bol bol gezerek bu coÅŸkulu ortama katıldık…

En büyüğü ve en güzeli Rathaus’da olan (Belediye binası)Noel pazarlarındaki tatlıların görüntüleri enfesti, ben kendi payıma doya doya yiyememiÅŸ olsam da Ä°botane bu tatlıların hakkını daha iyi verdi.

Yılbaşı süslerinin çoğu el yapımıydı ve hespi birer sanat eseriydi.

 

Bir turist olarak uÄŸrayacağımız yerlerde kurulmuÅŸ olan çeÅŸitli noel pazarlarını gezdik, dondurucu soÄŸuÄŸa raÄŸmen açık havada huzurlu bir ÅŸekilde dolaşıp, bu pazarlardaki stehcafé denen ayakta içkinizi içtiÄŸiniz yerlerde rahatça sohbet eden Avusturyalılar’a  hayret ettik : )

Ä°botane’nin önceki gidiÅŸimizde vakitsizlikten dolayı göremediÄŸi turistik yerleri de ihmal etmedik, önceden gidip de çok sevdiklerimize de  yeniden gittik.

Yazlık saray olan Schönbrunn’u gezip, Hofburg’a zaman ayıramayan Ä°botane ile bu sefer de Hofburg’a gttik,  saraydaki güzelliÄŸe hayran kaldık, Sissi’nin hazin hikayesini yeniden dinledik.

Saraydaki yemek takımlarına  ve zerafete de hayran kaldık…

 

Elbette Strauss’un adına vals yazdığı Tuna’yı da unutmadık, kenarında kısa bir yürüyüş yaptık, bir dahaki sefere yazın gelelim diye karar aldık : ) Ve yine… Tuna’nın ne yazın, ne de kışın mavi olduÄŸunu düşünüp, herÅŸeye raÄŸmen bu gri nehri sevdiÄŸime karar verdim. : )

Yer yer Tuna’nın kenarında çok cici evler var, iÅŸte kar yaÄŸdığında o evler ve Tuna bu  kartpostal şehre layık bir görüntü sergiliyorlar:

Son gün Prater’deki tarihi dönme dolabı görmeden de ayrılmadık, Riesenrad denen bu dönme dolap ilk olarak 1896 yılında yapılmış, ancak 2. Dünya savaşı sırasında çoÄŸu yanınca yeniden yapılmış.

Karlskirche adındaki kilise yeşil kubbesi ve altın sarısı süslemeleriyle çok sevdiğim bir yapıdır , üstelik Karlsplatz adındaki en merkezi yerlerden birinde yer aldığı için de ulaşım çok, ama çok kolay!

 

Viyana’ya gidip de Viyana ÅŸnitzelinden yemeden dönmek olmazdı tabii, Figlmüller’in Bäckerstraβe ÅŸubesine gidip nefis ve inanılmaz hafif  şnitzellerden ve patateslerden yedik biz de.  YoÄŸun talep nedeniyle kapıda 20 dakika kadar  beklediÄŸimizi de belirtmeden geçemeyeceÄŸim. (Gitmeyi düşünenlere not: Figlmüller Viyana’nın en meÅŸhur ÅŸnitzel restoranı, Wollzeile’de de bir ÅŸubesi var ancak orada sadece domuz etinden ÅŸnitzel hazırlıyorlar. Dana ÅŸnitzeller o kadar büyük deÄŸil, ancak domuz etiÅŸyle yapılan  ÅŸnitzelleri tabakla aynı büyüklükte oluyor!)

AlışveriÅŸ için metro ile U1 Kagran istasyonunda hemen önünde indiÄŸimiz Donauzentrum adlı alışveriÅŸ merkezini ve Mariahilfer Straβe’yi seçtik.

Donauzentrum sonradan köprülerle büyütülmüş olan çok büyük bir alışveriÅŸ merkezi, üzerinde maÄŸazalar olan köprüyle yolun karşı tarafındaki binaya ulaşıp alışveriÅŸe devam ediyorsunuz. Burada Desigual ve Depot gibi markalar olduÄŸu için bu alışveriÅŸ merkezi listeme hemen girmiÅŸti. Desigual benim çok sevdiÄŸim bir Ä°spanyol markası, sınır tanımayan ve renge doymayan tasarımları ile gönlümde onu ilk gördüğümden bu yana taht kutmuÅŸ durumda. Ä°stanbul’da da YKM’lerde satılıyor sanırım, ama hakettiÄŸi ilgiye ve üne kavuÅŸabilmiÅŸ deÄŸil. Depot da ev alışveriÅŸi için güzel bir adres… Aldığım baykuÅŸlu yastığı gören Merva, aynı benim gibi yastığa ilk görüşte vuruldu ve  gece onunla yatmaya karar verdi. (BaykuÅŸ deseninin hastasıyım bu arada.) Aslında Merva bu seyahatteki seçimlerimi çok beÄŸendi.  Ä°botane’yle kendimize aldığımız Birkenstock terlikleri görünce de benimki kırmızı olduÄŸu için kendisine de aynısından istedi. : ) Tam da aradığım gibi cicili bicili kırmızı country tarzında bir sürü dekorasyon eÅŸyası aldım kendime : )

Mariahilfer’deki turumuz da hava o gün nisbeten makul olduÄŸu için gayet keyifli geçti.

Aralardaki sokak satıcılarının dekorasyonuna bayıldım, kırmızı ve pötikare!

Sokak müzisyenleri  her sefer olduğu gibi yine çok ilginçti:

Stephansplatz’da Stephansdom’un yakınındaki Graben’da Demel’a uÄŸramamak olmazdı tabii ki, hatta ilk gittiÄŸimiz gün içeride bir parti vardı, alınmadık, 2. gün kapanış saatine denk geldik(saat 7’de kapanıyor) 3. gün yılmayıp nihayet amacımıza ulaÅŸtık. Yılmadık  çünkü 3 gündür orada içeceÄŸimiz sıcak çikolatayı sayıklıyordum.

Ben sadece sıcak çikolata ile yetindim, ama İbotane tatlı büfesinden bir tatlı seçmeyi ihmal etmedi, sonra da ikisi beraber çok geldi dedi : )

AkÅŸamları beraber yemek yediÄŸimiz Avusturyalı arkadaşımızla beraber Heurigen denen Avusturya’ya özgü bir restorana gitmeyi de ihmal etmedik, bu sefer Grinzing’deki uzak bir Heurigen yerine Esterhazykeller adındaki merkeze yakın bir yere gittik. Dindle giymiÅŸ garsonların hizmet ettiÄŸi bu restoranlarda eÄŸlence her nasılsa 2 katına çıkıyor!

 

Viyana’dan bunları yapmadan dönmeyin:

-Apfelstrudel denen elmalı turtalardan yemeden…

-Graben’da Hofburg’un tam karşısında olan DEMEL’A gidip sıcak çikolata veya kahve eÅŸliÄŸinde tatlı yemeden… (Bu arada Demel’ın sahibi Türk’müş…)

-Åžnitzel yemeden…

-Stephansdom’u ve Karlskirche’yi görmeden,

-Schönbrunn ve Hofburg adı verilen saraylardan en azından birini görmeden,

-Belvedere adındaki müzede sergilenen Klimt  ve Schiele’nin eserlerini, özellikle de Klimt’in Der kuss(Öpücük) adlı tablosunu görmeden

-Ring’de tramvayla bir tur atmadan,

-Stephansplatz’a gidip Stephansdom’u görmeden, alışveriÅŸ yapmasanız bile hemen yakınındaki Kärtnerstraβe’deki lüks dükkanlara bakmadan

-Çok neÅŸeli ve sıradışı bir mimarisi olan ve Gaudi’nin eserlerini anımsatan ünlü Hunderwasserhaus’u görmeden

 

-Operaya gitmeden-Sacher Oteli’nde veya Demel’da yiyebileceÄŸiiz benim çok ağır bulmama raÄŸmen Avusturyaya özgü çikolatalı bir lezzet olan Sacher tortelerden yemeden veya tahta paketleriyle güvenli bir ÅŸekiklde ülkeye getirmek üzere satın almadan

-Metro ile çok kolay ulaşabileceğiniz Tuna nehrine gitmeden.

Viyana’dan günübirlik geçtiÄŸimiz Bratislava izlenimlerim de bir sonraki yazıda!

 

Comments

  1. YeÅŸim SancaktaroÄŸlu says:

    Åžaka yapıyosunnnn!!!! Viyana’da bunlar mı var?

  2. Didem says:

    arkadaşım gezdiÄŸiniz gördüğünüz sizin olsun, yediklerinizi getirin bana :))) o tatlılar nedir canım istedi yahu :)…

    • Bu tatlılardan deÄŸil belki, ama lebkuchen getirdim sana : ) Zencefilli yılbaşı kurabiyeleri : )))